41. Savaşa Başlangıç
«Kedilerine zulmedilmesi dolayısıyla, anlara karşı savaş açı-1 lana (mû'minlere savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah, onlara yar-dtm etmeye güç yetirendir. Onlar, yalntzcû: «Rabbimiz. Allah'tır» demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıka rtldtlar». (Hacc: 39-40).
Bu vahy, Peygamber (s.a.v.) 'e Medine'ye ulaştıktan kısa bir süre sonra indi. Peygamber buradaki iznin emir anlamında olduğunu biliyordu. Yahudilerle yapılan anlaşmada da, savaş gerekleri belirlenmişti. Fakat şu an için sadece baskın yapılabilirdi, başka türlü bir saldırı düşünülemezdi. Kureyglilerin kervanları saldırıya açıktı; özellikle ilkbaharda ve yazın ilk aylarında, Suriye'ye yaptıkları ticaret aktif olduğu sırada, Medine'den yapılacak olan saldırılara savunmasız kalabilirlerdi. Sonbahar ve kış aylarında ise kervanlarını daha çok güneye, Yemen ve Habeşistan'a gönderiyorlardı.
Medine'de, kervanlarla ilgili toplanan bilgiler, kesin olmaktan uzaktılar, çünkü sık sık son anda plân değişikliği olurdu. Mekke kervanları, Medine'li müslümanlarm yaptığı ilk saldırılardan kurtuldular. Fakat, bununla birlikte, Müslümanlar, Kızıl Deniz kıyısındaki stratejik noktalarda yaşayan Bedevi kabilelerle anlaşma yapmayı başardılar.
Peygamber (s.a.v.) Medine dışına çıkınca şehirde kendi adına yönetimi devralan bir arkadaşını, Hazreç liderlerinden Sa'd İbn Ubede'yi vekil olarak tayin etti. Bu olay Hicret'ten onbir ay sonra meydana geldi. O zamandan sonra Peygamber (s.a.v.) bir daha sefere katılmadı ve giden gruba, elinde uzun bir sopanın ucunda beyaz bir bez taşıyan bir lider tayin etti. îlk yıl, Peygamber (s.a.v.) sadece Muha-cir'lerden bir grubu akma gönderiyordu. Fakat 623 Eylül'-ünde, Cumah'lı lider Umeyye yönetiminde ve yüz silahlı adam eşliğinde, zengin bir kervanın kuzeyden geldiği biberleri Medine'ye ulaştı. Umeyye, her zaman için İslam'ın en azgın düşmanlarından biri olmuştu-, muslümanların saldırmak istemesinin diğer bir nedeni de ele geçirecekleri ganimetlerdi. Ticarî eşyaların yaklaşık 2500 deveye yüklendiği söyleniyordu. Fakat sadece Muhacirler yüz Kureyşli'ye karşı koyamazlardı. Bu yüzden, Peygamber (s.a.v.) bu sefer, yansını Ensar"ın oluşturduğu İkiyüz adam gönderdi. Fakat bu kez de bilgiler yetersizdi ve yine hiçbir çatışma olmadı. Bundan yaklaşık üç ay sonra, daha az korunan zengin bir kervanı daha kaçırdılar. Kervan, Şemsti Ebu Süfyan'ın Suriye'ye götürdüğü mallarla yüklüydü. Kervanın haberi Medine'ye geç ulaşmıştı; Peygamber (s.a.v.) ve adamları, Medine'nin güney-batısından Kızıl Deniz'e açılan Yenbu' ovasmdaki Uşeyre'ye vardıklarında, kervan çoktan oradan geçip gitmişti. Fakat Ebu Süfyan, belli bir süre sonra, belki de daha fazla yükle Suriye'den dönecekti, îşte o zaman, Allah dilerse, onları kaçırmayacaklardı. Henüz hiçbir çatışma meydana gelmemiş olmasına rağmen, Kureyşliler Medine'deki düşmanlarına karşı alarmdaydılar. Fakat, bu durumun güney, ticaretlerini engellemeyeceğini zannediyorlardı. Bu zanlan tersine çaktı. Çün- * kü Peygamber (s.a.v.) Yemen'den gelen bir kervanın haberini aldı ve kuzeni Abdullah İbn Cahş'ı, sekiz Muhacirle birlikte, Taif ve Mekke arasındaki Nahle ovasında beklemek üzere gönderdi. Recep aynıdaydılar, yani yılın dört haram ayından biri. Peygamber (s.a.v.) Abdullah'a saldın emri vermemişti, sadece haber getirmesini söylemişti. Şüphesiz, ileriki saldırılarda hazırlıklı bulunmak için güney kervanlarının ne derece korunduğu hakkında fikir, sahibi olmak istiyordu.
Muhacirler, Nahle'ye varıp, yolun çok yakınında gizli bir yere konakladıklarında, küçük bir Kureyş kervanı, onlardan habersiz, yakınlarında bir yere konakladı. Develer, deri, kuru üzüm ve diğer ticari eşyalarla yüklüydü. Abdullah ve arkadaşları bir ikilem içindeydiler: Peygamber (s.a.v.)'in tek açık emri onların haber getirmesiydi; fakat onlara savaşmaları gerektiğini söylememiş ve haram ay lardan da bahsetmemişti. İslam öncesi bu yasak, şinidi de g&çerli mi, diye kendi kendilerine soruyorlardı. Şu âyeti de düşünüyorlardı: «Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılana (mü'minlere savaşma) izni verildi... Onlar haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar». (Hacc : 39).
Kureyşle savaş halindeydiler. Bunun yanisıra, kervan-dakiler, arasında, Mekke'deki diğer kabileler arasında İslam'a en çok düşmanlık gösteren Mahzum kabilesinden iki adam vardı. Receb'in son gününün sabahmdaydılar; güneşin batmasıyla, haram ay olmayan Şaban, ay'ina gireceklerdi. Fakat o zamanda, düşmanlar haram ayla değil, haram bölge ile korunacaklardı. Çünkü güneş batıncaya kadar Mescid-i Haram'a ulaşacaklardı. Bir- müddet süren kararsızlıktan sonra saldırmaya karar verdiler. İlk attıkları okla, Abdu'ş-Şems kabilesinin müttefiki olan Kinde kabilesinden bir adamı öldürdüler. Hemen arkasından, -zum'lu Osman'ı ve bir azatlı olan Hakem'i esir aldılar. Fakat Osman'ın kardeşi Nevfel, Mekke'ye kaçmayı başardı.
Abdullah (r.) ve adamları, develeri, esirleri ve ticarî eşyaları Medine'ye getirdiler. Abdullah getirdiklerinin beşte birini Peygamber (s.a.v.)'e verdi, geri kalanlarını da ar kadaşlarıyla paylaştılar. Fakat Peygamber fs.a.v.) verilenleri kabul etmedi ve: «Size haram ayda savaşmanız için izin vermemiştim» dedi. Bunun üzerine bu Muhacirler grubu günah işlediklerini anladılar. Medine'deki arkadaşları onları haram aya tecavüzle suçladılar; Yahudiler bunun Peygamber ts.a.v.) için kötü bir şöhret olacağını söylediler. Kureyşliler ise 'Mühammed Cs.a.v.) haram aya tecavüz etti' diye her tarafta propagandaya giriştiler Bunun \ üzerine şu âyetler nazil oldu:
«Sana haram olan ay'ı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: Onda savaşmak büyük (bir günahtır). Allah kaanda ise, Allah'ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Harama (ziyaretçilerin girmelerine) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük (bir günahtır). Fitne ise, katilden beterdir». (Bakara: 217),
Peygamber (s.a.v.) bu âyeti şöyle yorumladı; Haram aylarda savaşmak yine haramdı, fakat bu durum bir istisnaydı. Bu yüzden Abdullah'ın verdiği beşte biri toplumun genel harcamalarında kullanmak üzere kabul etti. Mah-zum kabilesi esirleri için fidye göndermişti, fakat onların azatlısı Hakem müslüman oldu ve Medine'de kaldı. Bu nedenle Osman, Mekke'ye yalnız döndü.
O Şaban ayında, çok büyük önem taşıyan bir vahiy nazil oldu. İlk kelimeleri, Peygamber fs.a.v.) 'in kıble tayini için gösterdiği aşırı dikkate değiniyordu. Camide kıble, Mihrabla, yani Kudüs'e yönelik duvarın ortasında konan taşlarla belirlenmişti. Fakat şehir dışında iken kıble, güneş ve yıldızlara bakarak belirlenebiliyordu.
«Biz, senin, yüzünü çok defa göğe doğru, sağa-sola çevirip-dur-duğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin». (Bakara: 144).
Bunun üzerine Mescid'in Mekke'ye bakan güney duvarına, bir Mihrab yapıldı. Bu değişiklik Peygamber (s.a.v.) 'i de memnun etmişti. O günden itibaren müslümanlar, beş vakit namazda ve diğer namazlarda yüzlerini Kâ'be tarafına çevirdiler.