63. MÜNAFIKLAR
Zeyd (r.)'ın doğudaki kervan yolunda yaptığı başarılı baskın, Kureyşlilerin düşüncelerini bir kez daha, daha çok tercih ettikleri batı yoluna çevirdi. Bu kez Kızıl Deniz sahillerindeki müttefikleri olan Ruza'a kabilesinin Beni Müstalik kolunu Medine'ye bir sefer düzenlemek üzere ayaklandırdılar. Kureyşliler bu kabileye sahildeki diğer kabilelerin, de katılacağını ümit ederek, bata yolunun tekrar kendileri için güvenli hale geleceğini düşünüyorlardı. Fakat Huza'a'nın diğer kolları Peygamber'e (s.a.v.) karşı Mekke'lüerin umduğundan daha az düşmanlık besliyorlardı. Kısa bir süre sonra bu haberler Peygamber (s.a.vj'e ulaştı. Böylece Peygamber (s.a.vj'e bitmeyen ve gıin geçtikçe artan gücünü batı kervan yolunda da gösterebileceği bir fırsat çıkıyordu. Haber aldıktan sekiz gun sonra, Beni Müstalik henüz yola çıkmadan Peygamber (s.a.v.} onların yerleşim bölgesine yakın ve sulak bir yere kamp kurmuştu. Oradan hızlı bir manevra ile çadırda yaşayan bu kabilenin obasını kuşattı. Adamlar fazla karşı koymadan teslim oldular. Müslümanlardan sadece bir kişi, düşmandan İse on civarında kişi öldürülmüştü. Yaklaşık ikiyüz aile esir alındı. Ganimette ikibin deve beşbin koyun ve keçi vardı.
Ordu, orada birkaç gün kamp kurdu, fakat beklenme-dik bir olay daha fazla kalmalarını engelledi. Sahilde komşu olan Gıfar ve Cuheyne kabilelerinden iki adam kuyulardan birinin başında hangi tulumbanın kime ait olduğu konusunda tartışmaya başladılar. Tartışma bir sûre sonra kavgaya dönüştü. Ömer (r.)'in atını yedeğinde götürmesi İçin işe aldığı Gıfar'h: «Ey Kureyş,» diye yardım *s-tedi. Cuheyne kabilesinden olan adam ise geleneksel müttefikleri olan Hazreçlileri yardıma çağırdı. Kızgın olan Muhacirler ve Ensar da hemen sahneye çıktı. Kılıçlar çekilmişti. Eğer Ashab'dan bazıları iki tarafın arasına girmeseydi kan dökülebilirdi. Burada mesele sona ermiş olmalıydı. Fakat bu sefer de genelde olduğundan çok münafık sefere katılmıştı. Bunun sebeplerinden biri de bölgenin tanıdık ve sulak bir bölge olması ve kolayca ganimet ei-de edilebileceği ümidi idi. Aslında kendi eski bakış açılarını değiştirmemişlerdi. Hâlâ Medine'den yapılan seferleri, dışarıdan biraz destekle Kureyş yapılan Hazreç ve Evs seferleri olarak görmekte ısrar ediyorlardı. Bu nedenle onlara göre kamp Kayleoğullarına aitti: Kureyşli sığıntılar ise her yerde olduğu gibi orada da himaye altındaydılar, îbn Ubey bu kafa yapısıyla etrafında bir grup yakın arkadaşı ile otururken kavga seslerini duymuştu, içlerinden biri meselenin ne olduğunu anlamak için gitti. Döndüğünde Ömer'in adamının suçlu olduğunu, çünkü ilk darbeyi onun vurduğunu söyledi. —Gerçekten de öyleydi. Bu sözler, Hendek'te çekilen sıkıntılarını' hâlâ yanmakta olan korlarının birden bire alevlenmesine yol açtı. Mu-hammed (s.a.v.) ve diğer Muhacirler tüm Arabistan'ı onların aleyhine çevirene dek, beş yıl boyunca gerilim sürekli olarak artmıştı. Bunun yanı sıra toplumda Önemli bir rol oynayan zengin ve komşu yahudi kabilelerinin de kökü kazınmıştı-, ikisi sürgün edilmiş, biri ise katledilmişti. Vadideki iç savaşa bir çözüm bulunması gerçekten gerekliydi. Fakat îbn Ubey, kendisi kral seçilse idi, buna mutlaka bir çözüm bulacağından emin olduğunu söylüyordu. Şimdi de bu zavallı sığıntılar, efendilerinin kuyuya ulaşmasını engelleyecek kadar küstahlık edebiliyorlardı. «Bu kadar ileri gittiler ha!» dedi îbn Ubey. «Başa geçip, bizi geride bırakmaya ve kendi ülkemizde bizi bastırmaya çalışıyorlar. Bu Kureyşli Paspallarla bizim halimizi şu söz ne iyi ifade ediyor: 'Besle kargayı oysun gözünü.1 Tanrıya ftndolsun Medine'ye döndüğümüzde güçlü olan zayıf olanı sürüp çıkaracak». Halkanın yanında oturan Hazreç'li Zeyd adında bir çocuk doğruca Peygamber (s.a.v.)'e gitti ve İbn Ubey'in söylediklerini haber verdi. Peygamber' (s. a./.)'in birden bire rengi değişti. O sırada yanında olan Ömer, bu haini hemen öldürmeyi teklif etti. Fakat Peygamber (s.a.v.); «Ey Ömer, insanlar, Muhamnıed (s.a.v.) arkadaşını öldürdü demezler mi?» dedi. O sırada Ensar'dan biri gidip İbn Ubey'e çocuğun haber verdiklerini gerçekten söyleyip söylemediğini sormuştu. îbn Ubey doğruca Peygamber (s.a.v.)'e geldi ve böyle birşey söylemediğine yemin etti. Sorun çıkmasını engellemek isteyen ve onun yanında olan birkaç Hazreç'li de onun söylediklerini doğru-ladilar. Peygamber (s.a.v.) sanki mesele kapanmış gibi davrandı. Fakat sorundan uzaklaşmanın en iyi yolu insanların kafalarını başka bir şeyle meşgul etmekti. Bunun üzerine Peygamber Cs.a.v.) hemen yola çıkılmasını emretti. Daha Önce hiç bu vakitte yola çıkmamıştı: Hemen hemen öğle vaktiydi, namaz vakitlerinde kısa molalar vererek Öğleden sonra ve tüm gece, ertesi günün sıcaklığı bas-tırıncaya dek yolculuk ettiler. Kamp kurulması emredildi-ğinde adamlar o kadar yorulmuşlardı ki, hemen uykuya daldılar. Yolculuk sırasında Peygamber (s.a.v.), Müslümanlar için İbn Ubey'in yerine Hazreç'in en ileri geleni olan Sa'd İbn Ubade (r.)'ye gizlice, kendisinin Zeyd'in doğru söylediğine inandığını belirtti. «Ey Allah'ta Rasulü» dedi Sa'd, «Sen eğer istersen onu ortadan kaldırabilirsin. Çünkü o alçak ve zayıf, sen ise yüce ve güçlüsün.» Bununla birlikte Sa'd ondan îbn Ubey'e iyi davranmasını rica etti. Peygamber (s.a.v.) de bu konuyu bir daha gündeme getirmemeye karar vermişti. Fakat Sa'd'la konuştuktan kısa bir süre sonra artık mesele onun kontrolünden çıkmıştı. Çünkü hemen sonra Münafikûn Sûresi adını alacak olan bir vahiy geldi. Sûre'nin bir âyetinde Zeyd'den isim olarak bahsetmese de onun söylediklerini sayıp, bunları söyleyenin doğru olduğu çınlatılıyordu. Peygamber (s,a.v,> Medine'ye varıncaya kadar bu sureyi Müslümanlara okumadı. Fakat Zeyd'in yanına yaklaşıp kulağına eğilerek: «Senin kulağın doğru duydu ve Allah senin söylediklerini tasdik etti» dedi.
O sırada îbn Ubey'in oğlu Abdullah, bu sözleri babasının söylediğini bildiği için büyük bir üzüntü içindeydi. Ona Ömer'in babasını öldürmek için Peygamber'den izin istediğini de söylemişlerdi. Abdullah kararın hemen verilip öldürme emrinin hemen uygulanmasından korkarak Peygamber (s.a.v.)'e gitti ve şöyle dedi. «Ey Allah'ın Rasulü. bana Abdullah îbn Ubey'i öldürmeye karar verdiğini söylediler. Eğer bunu mutlaka yapacaksan, bana emret, gidip kafasını getireyim. Bütün Hazreç, babasına benden daha çok bağlılık ve acıma gösteren kimse olmadığını bilir. Öldürme görevini başkasına verirsen, nefsimin babamın katilinin aramızda dolaşmasına dayanamayacağından korkuyorum. Buna dayanamayıj onu öldürebilirim. Böylece de bir kâfirin yerine bir mümini Öldürmüş olurum ve Cehennem ateşine atılırım.» Fakat Peygamber (s.a.v.) ona şu cevabı verdi: «Hayr, bırakın ona iyi davranalım, o bizimle olduğu müddetçe arkadaşımız olarak kalsın.»[1].
--------------------------------------------------------------------------------
[1] I. I. 726-8.