71. HAYBER'DEN SONRA
Hayber'in fethinden sonra biri Ali (r.), diğeri Ebu Bekir (r.) yönetimindeki nisbeten küçük iki ordu, Yemen'e giden yolu kapatan iki düşman Havazin kabilesi üzerine yürüdü. Hayber'den sonra düzenlenmiş küçük çapta toplam altı seferden ikisi bı alardı. Diğer ikisi doğuda ve kuzeydeki Gatafan kabileljri, geri kalan iki sefer de şimdi Peygamber'e ait olan Fedek Oyası'na yakın bir yerde yerleşik olan Beni Mürre üzerine yapıldı. Fedek yahudileri Medine'den, bedevilere karşı yardım ve koruma istemişlerdi. Bu çapulcuların sayısı Medine'de tam tahmin edilemediği için otuz kişilik bir grup gönderildi. Fakat düşman umulandan fazla idi ve otuz kişinin hemen hemen hepsi öldürüldü. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) gecikmeksizin ikiyüz kişilik bir ordu gönderdi. Düşman çok adam kaybederek kaçmalr zorunda kaldı. Develerin ve koyunların yanısıra birkaç da esir ele geçirildi. Onyedi yaşında olan Üsame (r.) de bu sefere katılmıştı. Hendek'te de orduyla birlikteydi, fakat bu onun tam anlamıyla ilk seferi oluyordu. Çarpışma sıracında Mürre'li bir adam onun çok genç oluşuyla alay etti. Ona haddini bildirmeye kararlı olan Üsame, daha önceden hep birlikte savaş yerinde kalma emri verilmiş olmasına rağmen, adamı çölün içlerine kadar izledi. Sonunda onu yakalayıp yaraladı. Bunun üzerine Mürre'li Lailahe iiallah (Allah'tan başka ilah yoktur) diye bağırdı. Fakat adam şehadet getirmesine rağmen Üsame onu öldürdü.
Seferin lideri Galib İbn Abdullah[1] idi, çarpışma bittikten sonra liderin ilk sorusu «üsame nerede?» oldu, O ve bütün ordu Resulullah (s.a.v.) 'm Zeyd'in oğlunu ne kadar çok sevdiğini biliyordu. Bu nedenle zafere rağmen ordu çok üzüntülüydü. Üsame (r.) hava karardıktan bir saat sonra geldi. Galib ona sert bir şekilde çıkıştı. «Benimle alay eden bir adamı kovalıyordum» dedi genç, «tam onu yakalayıp yaraladığımda da La ilahe illallah dedi.» Galib: «Sen de bunun üzerine kılıcını kınına koydun değil mi?» dedi. -Hayır, dedi Üsame CrJ, ancak ona ölüm şerbetini içirdikten sonra koydum». Bunun üzerine bütün kamptakiler onu kötüleyen laflar söylediler. Üsame (r.) utanç içinde başını elleri arasına aldı. Eve dönerken hiçbir' şey yiyecek gücü de kendinde bulamadı. Mü'min bir adamın kâfiri tam öldüreceği sırada Müslüman olduğunu açıklaması ile ilgili meydana gelen birkaç olay nedeniyle nazil olan âyetleri yaşlılar iyi biliyorlardı. Bu olaylardan birinde silahlan ve zırhı ganimet olarak almak isteyen mü'min, «Sen bir mü'min değilsin'» deyip karşısındakini öldürmüştü. Üsame (r.)' nin durumunda dürtü ganimet değil şeref idi, fakat prensip aynıydı. Bu konuda inen vahy şöyle diyordu:
«Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız (savaşa çıktı-ğmtz) zaman, iyice açtkhk kazandırın ve size (İslâm geleneğine göre) selâm verene, dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: 'Sen mü'min değilsin' demeyin. Asıl çok ganimetler, Allah katındadır. Bundan önce siz de böyle İdiniz; Allah size lütufta bulundu, öyleyse iyice açıkltk kazandırın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır» (Nisa: 94),
Medine'ye vanr-varmaz Üsame (r.) doğruca Peygamber (s.a.v.)'e gitti. Onu sevinçle kucakladıktan sonra Peygamber fs.a.vj: Sana seferi anlat» dedi. Bunun üzerine Üsame yola çıkışlarından başlayıp, û adamı öldürdüğü zamana kadar tüm olanları anlattı. Tam o olayı anlattığı sirada Peygamber (s.a.v.): «Ey Üsöme, O Lailahe illallah dediği halde öldürdün mü?» diye sordu.' Üsame: «Ey Allah'ın Rasulü, o sadece öldürülmekten kurtulmak için böyle söyledi» diye cevap verdi. «Sen de» dedi Peygamber (s.a.v.), «Onun yalan mı, doğru mu söylediğini anlamak için kalbini açtan!- Üsame: «Lailaheillallah diyen bir kimseyi daha öldürmeyeceğim» dedi. Daha sonraları: «O gün İslam'a girmiş olmayı isterdim» derdi[2]. Çünkü Resulullah (s.a.v.) dine girildiği anda tüm eski günahların affolunacağını söylemişti.
Hayber'den döndükten sonra Peygamber (s.a.v.) dokuz ay boyunca Medine'de kaldı. Güneye ve kuzeye yapılan küçük seferlere rağmen bu aylar barış ve zenginlik dolu aylardı. Fakat Hicaz'ın bostanından elde edilen, bu zenginlik birçok sorunları da beraberinde getirmişti.
Ömer, (r.) bir gün Peygamber (s.a.v.)'in evine geldi ve yaklaştığında Peygamberin (s.a.v.) huzurunda bağınl-mayacak kadar yüksek sesle bağıran kadın sesleri duydu. Bunun yanısıra kadınlar bir de Kureyş'liydi, yani Muhacirlerdendi. Bu da Ömer'in onların Mekke'li kadınlara nazaran daha serbest ve kendine güvenen Medine'li kadınlardan kötü şeyler öğrendikleri konusundaki görüşünü doğruluyordu. Hepsinin de bildiği gibi Peygamber (s.a.v.) bir ricayı geri çevirmekten nefret ederdi. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.)'den savaşta kendisine beşte bir olarak düşen çeşitli giysileri kendilerine vermesini istiyorlardı. Odanın bir köşesini Örten bir perde vardı. Ömer (r.)'İn içeri girme izni isteyen sesi duyulur duyulmaz ses tamamen kesildi ve kadınlar o kadar hızla perdenin arkasına saklandılar ki Ömer içeri girdiğinde Peygamber (s.a.v.) gülüyordu. Ömer (r.): «Ey Allah'ın Rasulü, Allah tüm hayatını gülme ile doldursun» dedi. Peygamber (s.a.v.h «Biraz Önce benimle birlikte olan kadınlar, senin sesini duyunca nasıl da şaşılacak derecede hızla perdenin arkasına gizlendiler» dedi. «Bu benim değil, senin hakkın, benden değil senden korkup saygı duymalılar»' dedi Ömer. Daha sonra kadınlara hitap ederek: «Ey kendilerine düşman olanlar, benden korkuyorsunuz da, Allah'ın Rasulünden korkmuyor musunuz?» dedi. «Evet Öyle» dediler, «Çünkü sen Resulullah fs. a.vJ'tan daha sert ve kabasın.» Peygamber ts.a.v.): «Bu doğru ey Hattab'zn oğlu» dedi ve sonra şunları ekledi: «Nefsimi kudret elinde tutana yemin olsun ki, eğer Şeytan senin belirli bir yoldan gittiğini farketse, mutlaka o yoldan başka bir yol seçer.»[3].
Yeni kazanılan servet ve durumun çok rahatlaması Ümmü Eymen (r.)'i bile bir istekte bulunmaya teşvik etti. Uzun süreden beri kendinin olduğunu söyleyebileceği bir deveye ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle Peygamber (s.a.vJ 'e gidip bir binek istedi. Peygamber (s.a.v.} ona ciddi ciddi baktı ve «Seni bir devenin yavrusuna bindireceğim» dedi. Onun yavru deveyi kastettiğini sanarak: «Ey Allah'ın Rasulü, bu bana uygun değil. Ben bunu istemem» dedi. Peygamber (s.a.v.) yine: «Seni bir devenin yavrusundan başka birşeye bindiremem» [4]dedi. Bu konuşma Ümmü Eymen (r.)' İn Peygamber (sa..v.)'in yüzündeki gülümsemeden onun her devenin mutlaka başka bir devenin yavrusu olduğunu demek istediğini ve şaka yaptığını anlayana dek sürdü.
Başka bir gün Ömer (rj, Peygamber (s.a.v.)'i elini yanağına koymuş bir şekilde üzüntülü dururken gördü. «Ey Ömer,» dedi Peygamber (s.a.v.) «Benden sahip olmadığım şeyleri istiyorlar». Hayber'e giderken bu seferin zaferle sonuçlanacağını ve Medine'ye zenginlikler getireceğini vadederek: «Bu sizin için iyi olmayacak» demişti. Bu söylediği diğerleri kadar kendi ev halkı için de geçerliydi. O zamana kadar Peygamber (s.a.v.) ve ailesi' son derece sade bir hayat sürüyordu. Aişe, (r.) Hayber'den önce hiçbir zaman doyuncaya kadar hurma yediğini hatırlamadığını söylerdi. Bakmakla yükümlü oldukları fakir Muhacirlerin sayısındaki sürekli artış, Peygamber (s.a.v.) hanımIarın sadece ihtiyaçları olan şeyleri istemelerine, bazan onu bile istememelerine neden oluyordu. Verilebilecek olan şeyler dağıtılıyor, verilemeyecek olanlar da satılıp parasıyla birtakım ihtiyaçlar karşılanıyordu. Fakat Peygamber (s.a.v.) şimdi hanımlarına hediyeler verebiliyordu. Bu da birçok problem doğuruyor ve onların daha fazla istemesine neden oluyordu. Çünkü eşitlik, birine verilen şeyin diğerine verilmesini gerektiriyordu.
Aynı zamanda diğer yönlerden de onun hoşgörüsünü kötüye kulanıyorlardı. Birgün Ömer Cr.) bir sebep yüzünden karısını azarladı, o da karşı cevap verdi. Ömer (r.) onu uyardığında ise karısı Peygamber (s.a.v.)'in hanımlari bile kocalarına karşı cevap verdiklerine göre kendisinin neden vermeyeceğini sordu. Kızlarını kastederek de: «Onlardan biri var ki o, sabahtan akşama kadar utanmak-sızm tüm kafasındakileri söylüyor» diye ekledi. Buna çok üzülen Ömer Cr.) doğruca Hafsa'ya gitti. Hafsa annesinin doğru olduğunu belirtti. Ömer, (r.) kızının kendine olan güvenini sarsmak için: «Sende ne Aişe'nin zerafeti, ne de Zeyneb'in güzelliği var» dedi. Bunun da bir etki uyandırmadığını görünce: «Siz Peygamber Cs.a.v.)'i kızdırdığınızda, Allah'ın sizi kendi gazabından helak etmeyeceğinden bu kadar emin misiniz?»[5] sözlerini ekledi. Daha sonra kuzeni Ümmü Seleme'ye gitti ve: «Tüm düşüncelerinizi Allah'ın Rasulüne söylediğiniz ve ona saygısızca cevap verdiğiniz doğru mu?» diye sordu. Ümmü Seleme Cr.) «Allah aşkına sen Allah'ın Easulü İle hanımları arasına nasıl girersin? Evet, Tanrı'ya andolsun, biz ona düşüncelerimizi söylüyoruz. Eğer bizim bu söylediklerimizi çekiyorsa bu kendi bileceği bir şeydir. Eğer bize böyle yapmayı yasaklarsa biz ona, sana itaatimizden daha fazla itaat ederiz»[6] dedi. Ömer (r.) çok ileri gittiğini ve Ümmü Seleme (r.)'nin sitem etmekte haklı olduğunu anladı. Fakat Peygamber'in (s.a.v,) evinde birşeylerin iyi gitmediğinde şüphe yoktu.
Son günlerdeki bu zenginlik beklenmedik bir olayla daha da arttı. Peygamber Cs.a.v.) 'in Mukavkıs'a gönderdiği İslâm'a çağrı mektubuna Mukavkıs kaçamak bir cevap yazmıştı. Fakat cevapla birlikte Mısır kralı yüz ölçek altın, yirmi tane iyi kumaştan elbise, katır, dişi at ve iki kop-tik hristiyan cariye ile birlikte bir de yaşlı harem ağasından oluşan zengin bir hediye göndermişti. Adlan Mariye ve Şirin olan kızlar kardeştiler ve ikisi de güzeldi. Fakat Mariye.daha da güzeldi, Peygamber Cs.a.v.) onun güzelliğine hayran oldu. Şirin'i Hassan îbn Sabit (r.)'e verip Ma-riye'yi, Mescide bitişik odası yapılmadan önce Safiye (r.)'-nin oturduğu eve yerleştirdi. Gece ve gündüz onu ziyaret ediyordu. Fakat Peygamber (s.a.v.)'in eşleri o kadar kıskançlık gösterdiler ki cariye çok mutsuz oldu. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.) onu Yukarı Medine'de bir eve yerleştirdi. Aişe (r.) ve diğer eşler ilk başta memnun olmuşlardı, fakat bir süre sonra hiçbir şeyin değişmediğini farkettiler. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Mariye CJ'ye yaptığı ziyaretleri azaltmamıştı. Hatta yolun uzaklığı nedeniyle diğer eşlerinden daha uzun süreler ayrı kalıyordu.
Onların hepsi Peygamber'in (s.a.v.) hakkı olan şeyleri —İbrahim'den ve daha öncesinden beri kabul edilen hakla, yaptığını biliyorlardı. Safiye fr.) hariç hepsi İbrahim ile cariyesi Hacer'in birleşmesinden meydana gelen soya mensup değiller miydi? Musa'ya indirilen Namus da bu hakkı destekliyordu. Kur'an ise açıkça bir efendinin, kölesini, eğer isterse, cariye olarak alabileceğini açıkça bildiriyordu. Fakat Peygamber'in Cs.a.v.) eşleri onun çok duyarlı olduğunu da biliyorlardı, şimdi ise onun tüm ev yaşantısı eşlerinin gizlenmemiş reaksiyonlarıyla sürekli bölünüyordu, özellikle Hafsa (r.) o denli ileri gitti ki Peygamber fs.a.v.) sonunda bir daha Mariye'yi görmeyeceğine yemin etti. Bu kez Aişe de Hafsa'nın suç ortağı idi.
Yeni nazil olan sûrenin adı, Peygamber (s.a.v.)'in Mariye'yi kendisine haram kıldığını belir* için Tanrım Suresi (Tahrim) idi:
«Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek Allah'ın sci' na helâl kıldıklarını niçin haram kılıyorsun?»
Bu şekilde başlayan sure Peygamber'in yeminini çözdükten sonra isimlerini anmayarak Aişe ve Hafsa'dan bahsediyordu:
«Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel), çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmağa kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlastdır, Cibril de ve mü'mirilerin salih olan(lar) da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.»
Diğer bir âyet tüm eşlerine hitap ediyordu:
«Belki onun Rabbi, eğer o sizi boşayacak olursa ona sizin yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman, mümin, gönülden, itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan (ya da Allah adına hicret edip seyahat eden) dut ve bakire eşler, verir.»
Sûre tarihteki iki iyi, iki de kötü kadını anlatarak son bulur:
Allah, küfretmekte olanlara, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek olarak verdi, ikisi de, kullarımızdan salih olan İki kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı da, onlara (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar, ikisine de: «Ateşe diğer girenlerle birlikte girin» denedi.»
«Allah, iman etmekte olanlara da Firavunun karısını örnek olarak verdi. Hani demişti ki: «Rabbim, bana kendi katında, cennette bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar.» Imran'ın kızt Meryem'i de. Ki o kendi ırzım korumuştu. Böylece biz de ona kendi ruhumuzdan üfledik. O da Rabbİnin kelimelerini ve kitaplarım tasdik etti. O (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı».
Peygamber (s.a.v.) bu sûreyi eşlerine okuduktan sonra, üzerinde düşünmeleri için onlan yalnız bıraktı ve onların odalarından başka sahip olduğu tek oda olan üstü kapalı bir sundurmaya çekildi. Tüm Medine'ye onun eşlerini boşadığı haberleri yayıldı. Bu haber o gece Ömer (a.) '-in kulağına da gitti. Şafakta her zaman olduğu gibi mes-cid'e gitti. Fakat namazdan sonra Ömer, tam Peygamber (s.a.v.)'e sesleneceği şurada o köşesine çekildi. Ömer Haf-sa'ya gitti ve onu gözyaşları içinde buldu. Ona: «Niçin ağlıyorsun?» dedi ve cevap vermesine fırsat bırakmadan «Sana bunun böyle olacağını söylememiş iniydim? Allah'ın Rasulü sizi boşadı mı?» diye sordu. «Bilmiyorum» dedi Haf-sa (r.), «Fakat o orada sundurmada duruyor.» Sundurmanın girişi mescidin içindeydi. Ömer (r.) o tarafa doğru yöneldi. Minberin etrafında bir grup adam toplanmış oturuyordu. Bazıları ağlıyordu. Ömer bir süre onlarla birlikte oturdu. Fakat duyguları artık dayanamayacak hale gelince, kapısında Pepgamber (s.a.v.)'in siyah kölesinin bulunduğu sundurmaya giti. Çocuğa: «Ömer için içeri girme izni iste» dedi. Çocuk içeri girdi ve bir dakika sonra çıkıp: «Ona seni söyledik, fakat O hiç bir şey söylemedi» dedi. Ömer (r.) oturduğu yere geri döndü. Sonra tekrar gitti ve içeri girme izni istedi, fakat çocuk yine aynı cevabı verdi. Üçüncü kez de aynı şey oldu; fakat Ömer tam gitmek için geri dönmüştü ki çocuk, Peygamber'in ona izin verdiğini söyledi. Ömer, içeri girdi ve onu bir hasırın üstünde yatar buldu. Arkasına uzandığı hasırın izleri çıkmıştı. Hurma lifi ile doldurulmuş deri bir yastığa dayanıyordu. Önüne bakıyordu. Ömer (r.) içeri girdiğinde ona bakmadı. «Ey Allah'ın Rasulü,» de di Ömer «eşlerini boşadm mı?» Peygamber (s.a.v.) gözlerini kaldırdı ve Ömer'in gözlerine bakarak. -Hayır, boşa-madım» dedi. Ömer (r.) tüm yakın evlerden duyulabilecek şekilde Allahü Ekber dîye bağırdı. Ümmü Seleme daha sonraları şöyle anlatıyor: «Sürekli ağlıyordum. Birisi bana gelip: «Allah'ın Rasulü sizi boşadı mı?» diye sorduğunda, 'vallahi bilmiyorum' diyordum. Bu durum Ömer, Peygamber (s.a.v.)'e gidinceye kadar devam etti. Hepimiz odalarımızda İken onun tekbirini duyduk ve Allah'ın Rasulü (s. a.v.)'nün Amir (r.)'in sorusuna -Hayır» cevabım verdiğini anladık» Gerçekte herkesin kafasında aynı soru vardı, fakat Ömer, kızı Resulullahla evli olduğu için bu durumla daha yakından ilgilenmişti.
« Orada ayakta durdum vp Resulullah'ın ne durumda olduğunu anlamaya çalıştım» dedi Ömer, «Daha sonra: Biz Kureyş'liler, eskiden eşlerimiz üzerinde hakimdik, fakat Medine'ye geldiğimizde hanımların kocalarına hakim olduğu bir toplulukla karşılaştık dedim.» Ömer bu sözlerinden sonra Resulullah (s.a.v.)'m önceden Hafsa (r.)'-ya uyarı amacıyla söylediği şeyleri anlattı. Peygamber (s, a.v.) yine gülümsedi. Bundan cesaret alan Ömer yere oturdu. Odanın çıplaklığına bir kez daha şaşırdı yerde bir hasır, üç tane de deri yastık vardı; başka hiçbir şey yoktu. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.î'e biraz daha lüks yaşamını önererek Yunan'hları ve tran'hları Örnek gösterdi. Fakat Resulullah (s.a.v.) onun sözünü keserek: «Ey Hattab'ın oğlu, şüphe mi duyuyorsun? İyi şeyler onlara bu dünya için verilmiştir» dedi.
Henüz yeni bir aya girmişlerdi. Peygamber (s.a,v.) bu ay geçene kadar hanımlarından hiç birini görmek isteme diğini ilân etti. O ay geçince ilk önce Aişe (r.)'nin odasına gitti. Onu görünce çok şaşıran ve sevinen. Aişe: (r.) «Tam yirmidokuz gece» dedi. Peygamber (s.a.v.): «Nereden biliyorsun?» diye sordu O da: «Günleri sayıyordum nasıl saydım bir bilsen!» dedi. Peygamber (s.a.v.): «Fakat bu ay yirmidokuz* çekiyordu» dedi. Aişe (r.), ay takvimine göre bir ayın bazen otuz yerine sadece yirmidokuz çektiğini unutmuştu. Peygamber (s.a.v.) daha sonra ona kendisine gelen yeni vahiyden ve ona önereceği iki seçenekten bahsetti. Ona bu meselede danışmak için babasını çağırmak isteyip istemediğini sordu. «Hayır» dedi Aişe tr.) «Sana karşı bana kimse yardım edemez. Ey Allah'ın Rasulü, ne olduğunu çabuk söyle.» Peygamber (s,a,v.) «Allah senin Önüne iki seçenek koydu» dedi ve şu âyeti okudu:
«Ey Peygamber, eşlerine söyle: 'Eğer siz dünya hayatını ve onun süstü çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım (size boşanma bedelini vereyim) ve güzel bir salma tarztyla sizi salıvereyim. Eğer siz Allah'ı ve Rasütü'nü ve akiret yurdunu istiyorsanız .arttk hiç şüphe yok Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir (mükâfat) hazırlamıştır.» (Ahzab: 28-29.
Aişe (r.): «Şüphesiz ben Allah'ı, Rasulü'nü ve ahiret yurdunu istiyorum» dedi. Peygamber (s.a.v.)'in bütün eşleri de aynı şeyleri söylediler ve onu seçtiler.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kinans kabilesinin Beni Leys kolundan.
[2] W. 725
[3] B. LXII, 6.
[4] I. S VIII. 163.
[5] î. S. VIII, 131.
[6] I. S. VIII, 137.