10. RAHİP BAHİRA
Abdu'l-Muttalib'in mallan hayatinin son döneminde oldukça azalmıştı, ölümünden sonra oğullarına sadece çok küçük bir miras bırakmıştı. Oğullarından bazıları, özellikle Ebu Leheb olarak tanınan Abdu'1-Uzza kendiliklerinden zengin olmuşlardı. Fakat Ebu Talib fakirdi. Bu nedenle yeğeni kendisini, yaşamını w»ymı«.ir için elinden geleni yapmaya zorunlu hissediyordu. Yaşamını keçi ve koyunlara çobanlık ederek kazanıyordu ve gün geçtikçe Mekke'nin üstündeki tepelerde veya ötesindeki ovalarda yalnız geçirdiği günler artıyordu. Buna rağmen amcası onu bazen beraberinde yolculuğa götürüyordu. Bunlardan birinde, Mu hammed (s.a.v.) dokuz, bir görüşe göre de oniki yaşındayken bir ticaret kervanıyla Suriye'ye kadar gitti. Basra'da, Mekke kervanının her zamanki konak yerlerinden birinde, içinde nesilden nesile bir hristiyan rahibin yaşadığı bir hücre vardı. Biri öldüğünde, diğeri onun yerini alıyor ve eski elyazmalarını da içeren manastırdaki bütün varlıklara varis oluyordu. Bu el yazmalarından birinde Araplara bir peygamber geleceği kayıtlıydı. Manastırda yaşayan Rahip Bahira bu kitapların hepsinden haberdardı. Bu konuyla ilgilenmesinin asıl sebebi ise Varaka gibi onun da peygamberin kendi yaşam süresi içinde geleceğine inanmasıydı.
Mekke kervanının manastırdan pek uzak olmayan konak yerine konakladığım birçok defa görmüştü. Fakat bu
sefer daha Önce hiç görmediği bir şeyle karşılaştı ve donakaldı: alçak ve küçük bir bulut onların üstünde yavaş yavaş ilerliyor ve sürekli yolculardan bir veya ikisi ile güneşin arasında yer alıyordu. Büyük bir ilgiyle onların yaklaşmasını izledi. Fakat birden ilgisi şaşkınlığa dönüştü. Çünkü konakladıkları anda bulut hareket etmeyi durdur» du ve altında gölgelendikleri ağacın üstünde sabit olarak kaldı. Ağaç ise dallarını aşağı indirerek onların iki kat gölgede olmalarını sağlıyordu. Bahira böyle bir harikanın zor olmasa da önemli olduğunu biliyordu. Sadece yüce bir ruhun varlığı bu olayı açıklayabilirdi ve aniden beklenen peygamber aklına geldi. Sonunda gelmiş miydi, bu yolcuların arasında olabilir miydi?
Manastıra kısa bir süre Önce yiyecek stokları gelmişti, elindekilerin hepsini birleştirerek kervana şöyle bir haber gönderdi: «Ey Kureyşler! Sizin için yiyecekler hazırladım ve buraya gelmenizi istiyorum. Yaşlı-genç, köle-hür- hepinizi davet ediyorum.*
Bunun üzerine hepsi manastıra geldiler, fakat Bahira'nın tembihlerine rağmen Muhammed (s.a.v.)'i develerin ve yüklerin yanında gözcü olarak bıraktılar. Oysa vardıklarında Bahira onların yüzlerine teker teker baktı. Fakat kitaplarda tarif edilen yüze benzer bir yüz göremedi-, onların arasında bu iki mucizevi yapabilecek güçte kimse yoktu. Belki de hepsi gelmemişti. «Ey Kureyşlİler,» dedi, «geride kimse kalmadığından emin misiniz?-. «Başka kimse kalmadı- dediler, «sadece en küçüğümüz olan bir erkek çocuk kaldı». Bahira «Ona öyle davranmayın, onu da çağırın bizimle beraber yemekte bulunsun» dedi. Ebu Talib ve diğerleri bu düşüncesizlikleri için özür dilediler, içlerinden biri şöyle dedi: «Biz, gerçekten suçluyuz, Abdullah'ın oğlunu geride bırakıp, bu ziyafetten mahrum etmemeliyiz.» Daha sonra Muhammed'in (s.a.v.) yanma gitti ve onu da beraber yemek yemeğe davet etti.
Çocuğun yüzüne bir kez bakmak Bahira için bu mucizeleri açıklamağa yetti. Yemek boyunca onu dikkatle incelediğinde yüz ve vücut özelliklerinin kendi kitabında anlatılanlara nedenli yakın olduğunu gözledi. Yemekten sonra rahip bu genç misafirinin yanma gitti ve ona yasanı şekli, uykuları ve genel konulardaki tavırlarıyla bazı şeyler sordu. Muhammed ona bu konularda ayrıntılı cevaplar verdi; çünkü au^m saygıdeğerdi, sorular ise saygılı ve hürmetkarca soruluyordu. Hatta rahip sırtına bakmak is tediğinde, gömleğini sıyırmakta tereddüt etmedi. Bahira zaten kesinlikle onun peygamber olduğu kanaatındeydı Bir de sırtındaki iki kürek kemiği arasında, kitabında anlatılan yerde peygamberlik mührünü görünce tüm şüpheleri silindi. Bahira Ebu Talİb'e döndü ve: «Bu çocukla akrabalık dereceniz nedir?» diye sordu. Ebu Talib «Oğlumdur» dedi. Bahip, «Oğlunuz değil, bu çocuğun babası sağ ola maz» dedi. Ebu Talib «Kardeşimin oğludur» dedi. «Peki babasına ne oldu?» dedi rahip. Öteki «Daha annesi ona hamileyken öldü.» dedi. «İşte bu doğru» dedi Bahira. «Karde sinin oğlunu ülkene geri götür ve onu Yahudilerden koru Çünkü benim bildiğimi onlar da bilirler ve görürlerse ona kötülük yaparlar. Kardeşinin oğlunun geleceğinde büyul: şeyler gizli.»