33. HÜZÜN YILINDAN SONRA
Hüzün yılından sonraki yıl Hac zamanı, Haziran'in başına denk gelmişti; Kurban Bayramında Peygamber (s.a.v.) hacıların üç gün kamp kurduğu Mina vadisine gitti. Yıllardan beri çadırların yanma gidip kendisini dinleyenlere Hak dini tebliğ etmeyi ve Kur'an'dan bölümler okumayı adet edinmişti. Mina'nın Mekke'ye en yakın noktası, yolun kutsal şehir doğrultusunda tepelere doğru yükseldiği Kâ'be'dir. O yıl Peygamber (s.a.v.) Akabe'de Hazrec kabilesinden altı adamla karşılaştı. Hiçbirini tanımıyordu, fakat adamlar onu ve peygamberlik iddiasını duymuşlardı. Onlara kim olduğunu söyler söylemez altı adamın gözleri de ilgiyle parladı ve onu dikkatle dinlediler. Onlardan herbiri Yesrib'deki komşuları yahudilerin tehdidini biliyordu : «Bir peygamber gönderilmek üzere.. Biz ona uyacağız ve sizi Ad ve İrem kavimleri gibi yerle bir edeceğiz». Peygamber (s.a.v.) konuşmasını bitirince birbirlerine : «Bu gerçekten yahudilerin bize söyledikleri Peygamber. Ona ilk ulaşanların, yahudiler olmasına izin vermeyelim» dediler. Birkaç soru sorup cevap aldıktan sonra, altısı da. Allah'a ve Peygamberine inandıklarını söylediler ve onlara öğretilen İslâm kurallarını uygulayacaklarına söz verdiler. «Biz halkımızdan ayrılacağız» dediler, «çünkü düşmanlık ve kötülükte onlar gibi azgını yök. Belki de senin sayende Allah onları birleştirir ve barış gönderir. Şimdi onlara gideceğiz ve senin dinine uymaları için onlara yol gösterecegiz. Eğer Allah senin sayende onların birleşmesini sağlarsa, sizden daha güçlü bir topluluk bulunmaz.»[1]
Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekir (r.)'in Beni Cuman'h-lar arasındaki evini düzenli olarak ziyarete devam ediyordu. Bu ziyaretler, Ebu Bekir'in en küçük kızı Aişe frJ'nin hatıralarının bir bölümünü oluşturuyordu. O, anne ve babasının müsluman olmadığı ve Peygamber (s.a.v.) 'in onları her gün ziyaret etmediği bir zamanı hatırlamıyordu.
Hadiee (r.)'nîn ölümünü takip eden aynı yıl Peygamber Cs.a.v.) rüyasında bir adamın, bir ipek parçasına sarılı başka birini taşıdığını gördü. Adam ona: «Bu senin zevcen, onun örtüsünü aç» dedi. Peygamber (s.a.v.) ipek örtüyü kaldırdığında Aişe'yİ gördü. Fakat Aişe sadece altı yaşındaydı, kendisi ise elliyi geçmişti. Yanısıra, Ebu Bekir kızını Mut'im'İn oğlu Cebeyre vermek için söz vermişti. Peygamber (s.a.v.) kendi kendine: «Eğer bu Allah'tan gelen bir emir ise, tekrar gelir» dedi[2]. Birkaç gece sonra uyurken, bir meleğin aynı ipek yığınını taşıdığını gördü, bu kez kendisi meleğe: «Onu bana göster» dedi. Melek ipeği kaldırdı ve yine Aişe'yi gördü. Peygamber (s.a.v.) yine : «Eğer Allah'tan ise, bunu tekrar gösterir,» dedi[3].
Bu rüyaları kimseye, hatta Ebu Bekr (r.)'e bile anlatmadı. Fakat aynı haberi te'kit eden üçüncü bir olay daha oldu. Hadiee (r.)'nin vefatından beri Osman îbn Ma'zun'-un zevcesi Havle Peygamber (s.a.v.)'in ev ihtiyaçlarına yardım ediyordu. Bir gün yine Peygamber (s.a.vJ 'in evindeyken onun evlenmesi gerektiğini söyledi. Peygamber (s.a.v.) ona kiminle evleneceğini sorduğunda ise: «Ya Ebu Bekir'in kızı Aişe, ya da Ze'meh'in kızı Şevde ile.» ceva-bmi verdi. Süheyl'in [4]yengesi ve kuzeni olan Şevde otuz yaşlarında bir duldu. İlk kocası, Süheyl'in kardeşi Sekran onu da Habeşistan'a birlikte götürmüştü. Onlar Mekke'ye ilk dönenler arasındaydılar. Dönüşlerinden kısa bir süre sonra Sekran ölmüştü.
Peygamber (s.a.v.) Havle'den teklif ettiği iki gelinle de evlilik girişimlerinde bulunmasını istedi. Sevde'nin cevabı : «Hizmetindeyim, ey Allah'ın Rasulü» oldu. Peygamber (s.a.v.) ona: «Sana evlilikte vekil olacak bir adam seç» diye haber gönderdi. Şevde, Habeşistan'dan dönen, "kayını Hâtib'i seçti ve Hâtib onu evlendirdi.
O sırada Ebu Bekir (r.) de Mut'im'i Aişe'den vazgeçmeye kolaylıkla ikna etmişti ve Aişe de Sevde'den birkaç ay sonra Peygamber'in eşi oldu. Nikâh sırasında Aişe yoktu, nikâh akdi Peygamber (s.a.v.)'le babası arasında yapıldı. Aişe daha sonraları konumunda bir değişiklik olduğunu, bir gün evin yakınında arkadaşlarıyla oynarken annesinin elinden tutup içeriye soktuğu zaman anladığını anlatmıştır. Annesi ona artık sokakta oynamamasını, bunun yerine arkadaşlarının ona gelmesini söyledi. Aişe (r.), annesi ona hemen evlendiğini söylememesine rağmen, durumu tahmin ediyordu; ve sokak yerine bahçe duvarları arasında oynamaktan başka yaşamı, eskisi gibi devam etti.
Bu sırada Ebu Bekir, evinin önüne küçük bir mescid yapmak istedi. Mescid, etrafı duvarlarla kaplı, üstü açık bir yapıydı. Ebu Bekir orada namaz kılar, Kur'an okurdu. Fakat duvarlar yeteri kadar yüksek olmadığı için çoğunlukla bir grup adam onu Kur'an okurken seyredip dinler ve okuduğu vahyin etkisiyle derinleşen kişiliğini farke-derdi. Ümeyye Ebu Bekir'in neden olduğu ihtidaların artacağından korkuyordu. Onun teklifi üzerine Kureyş liderleri İbn ed-Duğunne'ye bir mesai gönderdiler, ve koruma şartlarına Ebu Bekir'in uymadığını, mescidin duvarlarının evden bir bölüm sayılamayacak denli alçak olduğunu haber verdiler. «Eğer Rabbine duvarlar arasında ibadet edecekse, bırakın yapsın» dediler «fakat eğer açıktan ibadet etmek istiyorsa korumanı onun üzerinden kaldır». Ebu Bekir mescidinden vazgeçmek istemiyordu, bu yüzden tbn ed-Duğunne ile yaptığı anlaşmayı resmen bozdu : «Allah'ın koruması bana yeter» dedi.
İşte o gün Peygamber (s.a.v.) ona ve diğer mü'minlere şu haberi verdi:
«Sizin hicret edeceğiniz yer bana gösterildi; İki kaya bloku arasında suyu bol ve hurma ağaçlarıyla dolu bir yer gördüm.»[5]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] I. I. 287.
[2] B. X cı, 20.
[3] A.g.e.
[4] Bak. böl. XXIV.
[5] xxxvn, 7.