47-48. Ölümler Ve Evlilikler
Peygamber (s.a.v.Vin Bedir'den döndükten sonra yaptığı ilk işlerden biri, kızı Fatuna İle birlikte, Rukıyye'nİn mezarını ziyaret etmek oldu. Bu, onların, Hatice'nin ölümünden sonra yaşadıkları en büyük kayıptı. Fatıma, ablasının ölümünden çok etkilenmişti. Mezarın kenarında babasının yanma oturmuş, gözünden yaşlar boşanıyordu. Babası onu teskin etmeye çalıştı ve cübbesinin ucuyla gözyaşlarını sildi. Peygamber Cs.a.v.) kısa bir süre önce ölünün arkasından ağıt tutmanın aleyhinde bazı şeyler söylemişti. Fakat söyledikleri yanlış anlaşılmıştı. Mezarlıktan geri döndüğünde Ömer (r.)'in. Rukiyye ve Bedir şehitlerinin arkasından ağlayan kadınlara bağırdığım duydu. «Ömer, bırak ağlasınlar» dedi ve şunları ekledi: «Kalbten ve gözden gelen Allah'tan ve merhametindendir. Fakat elden ve düden gelen şeytandandır»[1] El ile göğsü dövmeyi ve yüzlerini yutmayı, dil ile de bağırıp çağırarak ağıt yakmayı kastediyordu.
Fatıma, Peygamber (s.a.v.)'in en küçük kızıydı ve yirmi yaşma gelmişti. Peygamber (s.a.v.) ailesi içinde, Ali (r.)'nin ona en uygun eş olduğundan bahsetmişti, fakat normal bir anlaşma yapılmamıştı. Ebu Bekir (r.) ve Ömer ir.) Fatıma (r.)'yı istemişler, fakat Peygamber (s.a.v.) onları, kızını bir başkasına vereceğini söyleyerek değil, Allah'tan bir emir gelmesini beklediğini öne sürerek geri çevirmîştL Bedir'den sonraki ilk haftalardan birinde, artık evlilik zamanının geldiğini düşünerek Ali'yi kızım resmen istemesi için teşvik etti. Ali ilk başta fakirliğini düşünerek tereddüt etti. Babasından hiç bir miras almamıştı. İslam, kafir bîr babaya mü'min bir evlâdın varis olmasını yasaklıyordu. Fakat buna rağmen, Mescid'in yakınında küçük bir evi vardı. Peygamber (s.a.v.)'in isteklerini de bildiği için Fatuna'yı istemeye karar verdi. Resmi anlaşma yapıldıktan sonra Peygamber (s.a.vJ, düğün yemeği verilmesi üstünde durdu. Bir koç kurban edildi, Ensardan bazıları da un ve buğday hediye „ ettiler. Hem gelinin hem de damadın kuzeni olan Ebu Seleme, düğünde en büyük yardımları yapan kişiydi. Çünkü O, Ali'nin babasına, kendisini Ebu Cehil V0 diğer düşmanlardan koruduğu için borçluydu. Bu nedenle Ümmü Seleme, Aişe ile birlikte çiftin oturacakları evi düzenleyip hazırlamaya gitti. Nehir yatağından yumuşak itum getirilmişti. Evin toprak zeminine bu kumdan yaydılar. Gelin yatağı bir koyun derişiydi, yorgan olarak da Yemen'den gelen çizgili soluk renkli bir kumaşı kullanacaklardı. Bir derinin içine hurma lifle-riyle doldurarak da yastık hazırladılar. Daha sonra, eusiî yemeğin yanısıra misafirlere verilmek üzere incir ve hurma hazırlayıp, su kabını su ile doldurdular. Genelde herkes bu düğün ziyafetinin o zamanda Medine'de verilen en güzel ziyafet olduğu kanısında birleşiyordu.
Peygamber (s.a.v.), artık misafirlerin çifti yalnız bırakmaları gerektiğini gösteren bir işaret olarak ayağa kalktı ve Ali'ye kendisi geri dönene dek karısına yaklaşmamasını söyledi. Bütün misafirler gittikten hemen sonra geldi. ÜmraÜ Eymen (r.) hâlâ orada yemekten sonraki dağınıklığı toplayıp odayı düzene sokmaya çalışıyordu. Peygamber (s.a.v.) 'in hayatında sadece sözkonusu kişinin paylaştığı birçok Özel olay vardır. Bu kişilerden biri de Ümmü Eymen*di. Peygamber (s.a.v.) içeri girmek için izin istediğinde, Ümmü Eymen kapıya geldi. Peygamber: «Kardeşim nerede?» diye sordu. Ümmü Eymen: «Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Basulü» dedi, «Kızını onunla evlendirdiğin halde, o senin nasıl kardeşin olur?» Peygamber (s.a.v.) : «Gerçekten, kardeşimdir» dedi. Daha sonra Ümmü Eymen'den bir miktar du getirmesini istedi, o da getirdi. Sudan bir ağız dolusu alıp ağzını kapattı, daha sonra suyu tekrar kabın içine boşalttı. Ali geldiğinde onu önüne oturttu. Eline bir miktar su alıp Ali'nin omuzlarına, göğsüne ve kollarına serpti. Daha sonra Fatıma'yı çağırdı. Fatıma (r.) babasına karşı duyduğu saygıdan elbisesinin içinde hafif sekerek geldi. Peygamber (s.a.v.) ona da Ali'ye yaptığı gibi yaptı; onlara ve evlâtlarına dua etti.[2].
Bedir'den sonraki yıl Ömer (r.)'in ailesi iki büyük kayıpla karşılaşmıştı. Bunlardan ilki kızı Hafsa (r.)'nın kocası Huneys'in ölümü idi. Huneys, Habeşistan'a ilk gidenler arasındaydı; oradan döndükten sonra Hafsa ile evlenmişti. Hafsa, dul kaldığında sadece on sekiz yaşındaydı; hem güzeldi, hem de iyi yetiştirilmişti. Babası gibi o da okuma-yazma bilirdi. Ömer (r.l, Rukiyye (r.)'nin ölümüyle Osman (r.)'ın çok yalnız kaldığını görerek, Hafsa ir.)'yi ona teklif etti. Osmun düşüneceğini söyledi, fakat birkaç gün sonra gelip Ömer'e şu an için evlenmemesinin daha iyi olacağını söyledi. Ömer (r.) hem hayal kırıklığına uğramış hem de Osman (r.)'ın red cevabına incinmişti. Fakat Ömer kızma iyi bir koca bulmaya kararlıydı, bu yüzden gidip Ebu Bekir'e teklif etti. Ebu Bekir ona kaypak bir cevap verdi. Bu, Ömer'i Osman'ın açık red cevabından daha çok incitti. Oysa Ebu Bekir (r.)'in reddetmesi akla yakındı : çok sevdiği bir zevcesi vardı' Osman (r.) ise bekârdı. Ömer, Osman'ı razı edebilmeyi umuyordu. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.)'e bu konuyu açtı. Peygamber (s.a.v.) ona: -Üzülme» dedi, «Çünkü, Allah sana ondan daha iyi bir damat, ona da senden daha iyi bir kayınpeder verecek». Ömer gülümseyerek, «Öyle olsun» dedi, çünkü bir iki saniye düşününce, iki durumda da tercih edilen iyi adamın Peygamber (s.a,v.) olduğunu anlamıştı. Peygamber Cs.a.v.), Hafsa'yla evlenerek iyi damat, Rukiyye (r.)'nin küçük kardeşi Ümmü Gülsüm (r.)'ü de Osman (r.)'a vererek iyi bir kayınpeder olacaktı Bundan sonra Ebu Bekir, Ömaı'e kendisine evlilik teklif edildiğinde neden öyle davrandığını açıkladı: Peygamber (s.a.v.) hiç kimseye söylememesi şartıyla ona bu plânından bahsetmişti.
Hz. Osman (rj'la Ummü Gülsüm'ün evlilikleri önce oldu. Huneys'in ölümünden sonra, gerekli olan dört ay iddet bittiğinde ve Aişe ile Sevde'nin odalarının yanma bir oda daha yapıldığında, Peygamber (s.a.v.)'in evliliği de gerçekleşti. Bu, hemen hemen Bedir Savaşından bir yıl sonra meydana gelmişti. Hafsa'mn gelmesi evdeki uyumu bozmadı Bilâkis Aişe kendi yaşında bir arkadaşa sahip olduğu için seviniyordu. Bu, iki genç hanım arasında ölene dek sürecek bir arkadaşlığın başlangıcıydı. Aişe'nin hemen hemen annesi yaşında olan Şevde ise annelik merhametini, kendisinden yirmi yaş küçük olan bu yeni gelenden de esirgemiyordu.
Evliliğin gerçekleştiği sıralarda Ömer'in kayın biraderi, yani Hafsa'mn dayısı Osman İbn Mazun öldü. O ve karısı Havle, Peygamber Cs.a.v.)'e çok yakındılar. Osman, Ashabın en çok zühd sahibi kişilerinden biriydi. İslam'ın vahyolunuşundan önce de o zühd ehliydi. Medine'ye hicret ettikten sonra ise Peygamber (s.a.v.)'den kendisini hadım ettirmek ve geri kalan ömrünü bir dilenci olarak geçirmek için izin istedi. Peygamber: «Ben sana iyi bir örnek değil miyim?» dedi. «Ben kadınlara yaklaşırım, et yerim, oruç tutarım ve iftar ederim. Kendisini veya diğer insanları hadım eden bizden değildir». Peygamber (s.a.v.) ds-man'ın, söylediklerini anlamadığını düşünerek başka bir fırsatta tekrar bu konuya değindi. «Ben senin için iyi bir örnek değil miyim?» dedi. Osman samimiyetle evet dedi ve sorunun ne olduğunu sordu. «Sen her gün oruç tutuyorsun» dedi Peygamber ts.a.v.), «Her geceyi de namazla ge-çiriyorsun». Osman, birçok kez Peygamber ts.a.v.)'in gece namazının ve orucun faziletlerini saydığını bildiği için -Evet, elbette öyle yapıyorum» dedi. Peygamber (s.a.v.:
«Öyle yapma,» dedi, «çünkü gözlerinin, bedeninin ve ailenin senin üzerinde haklan vardır. Bu nedenle oruç tut, iftar da et; namaz kıl, aynı zamanda uyumaya da vakit ayır.»[3]
Hanif dininin bir ifadesi olarak, vahiy sürekli, her konuda Allah'a hamd ve şükretme konusunu vurguluyordu.
«O, umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme {duyularını) ve gönüller verdi». (Naht: 78).
«Onda 'sükun bulup-âurulmanız' için, kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun âye'tlerindendir. Hiç şüphe yok, bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten âyetler vardır». (Rum: 21).
«De ki: Gördünüz mü, söyleyin; Allah kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah'm dışında size aydınlık verecek İlah kimdir? Yine de dinlemeyecek misiniz? De ki: Gördünüz mü söyleyin; Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesil tisızce sürdürecek olsa, Allah'm dt~ şında size, içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? Yİne de görmeyecek misiniz? Kendi rahmetinden olmak üzere O, sizin için, içinde dinlenmeniz ve O'nun fazlından (geçiminizi) aramanız için geceyi ve gündüzü varetti. Umulur ki şükredersiniz». (Kasas: 71-3).
Osman tbn Mazun'un ölümünden hemen sonra, cenaze gömülmeden önce, Peygamber (s.a.v.), Aişe ile birlikte Havle'yi ziyaret etti. Aişe (r.) daha sonraki yıllarda bu olayı şöyle anlatıyor: «Peygamber (s.a.v.), Osman'ı öptü. Gözünden Osman'ın yüzüne yaşlar damladığını gördüm». Osman'ın cenaze töreni sırasında Peygamber (s.a.v.) bir kadının şöyle dediğini işitti: «Mes'ud ol ey Sa'ib'in babası, çünkü cennet senindir». Peygamber (s.a.v.) sertçe döndü ve: «Sana bunu bilme hakkını veren ne?» dedi. Kadın : «Ey Allah'ın Rasulü, O Ebu's-Sa'ib'dir» diyerek karşı çıktı. Peygamber (s.a.v.) : «Allah'a anciolsun, biz onun haklanda iyilikten başka bir şey bilmiyoruz» dedi. Daha son ra, ük karşı çıkışının Osman'a kaı*şı değil, hakkı olmadığı halde öyle konuşana karşı olduğunu belirtmek istercesine : «O, Allah'ı ve Rasulünü severdi» demeniz yeterdi» dedi.[4].
Ömer (r.), kayın biraderinin, şehit olarak değil de yatağında öldüğünü görünce, ona duyduğu saygıda bir azalma ve sarsılma olmuştu. Ömer daha sonraları bunu şöyle anlatıyor: «Osman İbn Ma'zun şehit olarak ölmeyip, yatağında ölünce gözümden düştü: «Bu dünyadan vazgeçmekte hepimizden üstün olan, fakat şimdi yatağında ölen şu adamı bırakın, dedim». Ömer (r.), Ebu Bekir (r.) ve Peygamber (s.a.v.) yatağında ölene kadar da böyle düşünüyordu. Fakat onların bu şekilde öldüğünü görünce kendisini anlayışsızlıkla suçladı. Kendi kendine şöyle dedi: «Yazıklar olsun sana, en iyilerimiz Öldü» -burada «yatağında öldü» demek istiyordu- Bundan sonra Osman İbn Ma'zun, Ömer'in kafasında eski saygınlığına kavuştu.[5]
Mesciddeki üstü kapalı bölümün bir kısmı, barınacak yeri ve geçim kaynağı olmayan yeni gelenler için ayrılmıştı. Yararlanmaları için oraya yerleştirilen taş bir sıra nedeniyle onlara ehl-i Suffa denirdi. Mescid, Peygamber (s.a.v.)'in odalarının bir devamı gibi olduğu için, o ve ev halkı, kapılarının dibinde oturan ve gün geçtikçe birer ikişer artan bu fakirlere karşı sorumlu hissediyorlardı kendilerini. Bedir zaferi ile birlikte tüm Arabistan'daki kabileler ondan ve toplumundan bahsetmeye başlamışlardı, islam'ın mesajı gün geçtikçe daha fazla insanı çekiyordu Medine'ye. Bu nedenle Mescid'e bağlı odalarda oturanlar çok seyrek kendilerine düşen payı yiyebiliyorlardı. Peygamber (s.a.v.) şöyle derdi: «Bir kişinin yiyeceği iki kişiye, iki kişinin yiyeceği dört kişiye, dört kişinin yiyeceği ise sekiz kişiye yeter[6]».
Peygamber (s.a.v.) genelde güzel ve hafif kokuları sevdiği gibi, kötü kokulara, özellikle de kendisinin veya başkasının nefesinin kötü kokmasına karşı duyarlıdır. Aişe (r.), onun eve girdiğinde yaptığı ilk işin yeşil hurma ağacından yapılma misvağını almak olduğunu söylerdi. Yolculukta ise Abdullah îbn Mes'ud (r.) yanında Peygamber (s.a.v.) için yedek bir misvak bulundururdu. Ashab da Peygamber (s.a.v.)'in misvak kullanma ve yemekten sonra ağız yıkama alışkanlığına uyarlardı.
Açlık bile onun bu aşırı duyarlılığım etkilemezdi. Fa-'kat bu duyarlılığı her zaman başkalarının da kendisiyle paylaşmasını beklemezdi. İslam'ın yasaklamadığı ve Peygamber (s.a.v.) 'in kendisi yemediği halde arkadaşlarına yemeleri için ısrar ettiği bazı yiyecekler vardı. Bunlardan biri Mekke'de bulunmayan, fakat Yesrib ve başka yerlerde çok rastlanan büyük kertenkelelerdi. Bazen O, başkalarının yemesini yasaklamadan bir yemeği yemeyi reddederdi. Bir keresinde, Ensar'dan biri ona hediye olarak türlü yemeği getirdi. Peygamber (s.a.v.) tam yemekten tadacakken onda ağır bir sarmısak kokusunun olduğunu far-ketti, hemen elini çekti. Yanında olanlar da onun elini çektiğini görünce ellerini çektiler, Peygamber (s.a.v.) onlara: «Ne oldu?» diye sordu. «Sen elini çektin, bu yüzden biz de ellerimizi çektik» dediler. O: Allah'ın adıyla yemeye başlayın» dedi, «Sizin konuşmadığınız kişiyle ben çok yakın sohbette bulunmak zorundayım.[7] Oıilar bu yakın kişinin Cebrail olduğunu hemen anladılar. Yemek hazırlanmış ve Önlerine getirilmişti; bu nedenle israf edilmemeliydi. Bununla birlikte Peygamber (s.a.v.) genelde onları, soğan ve sarmısak yememeleri, özellikle Mescid'e gitmeden önce buna dikat etmeleri için uyarırdı[8]
Fatıma (r.), evlenmeden önce bir bakıma ehl-i Suffa'-ya ev sahipliği yapıyordu. Fedakârlıklar, Peygamber (s.a.v.) ve ailesinin güncel yaşamının bir parçası olduğu halde Fatıma, şimdiye kadar eksikliğini hiç hissetmediği bir sorunla karşı karşıyaydı. O, hiç bir zaman kendisine yardım eden ellerin eksikliğini duymamıştı. Kardeşi Ümmü Gül-süm'ün yanısıra Ümmü Eymen de her an yardıma hazırdı. Ümmü Süleym (r.) on yaşındaki oğlu Enes CrJ'i Peygamber Cs.a.v,)'e hizmetçi olarak vermişti. Enes yaşının ötesinde düşünce ve akıl sahibi bir çocuktu. Annesi Ummü Süleym ile ikinci kocası Ebu Talha da her an yardıma hazır bir şekilde beklerlerdi. İbn Mes'ud ise ev halkından biri sayılabilecek kadar Peygamber (s.a.v.î'e yakındı. Abbas da kısa bir süre önce, Mekke'ye döndükten sonra kölesi Ebu Rafi'yi Peygamber (s.a.v.)'e hediye olarak göndermişti. Peygamber (s.a.v.) onu azat etmiş, fakat özgürlüğüne kavuşması onu, Allah'ın Rasulüne hizmet etmekten alıkoymamıştı. Bir de uzun süreden beri onların hizmetine koşan Osman İbn Ma'zun'un dul eşi Havle vardı. Fakat Fatuna'nın. yanında şimdi bu yardım eden ellerden hiçbiri yoktu. Aşın fakirliklerini gidermek için. Ali (r.) su çekiyor ve taşıyor, Fatrma ise buğday öğütüyordu. «Ellerim kabarıncaya kadar öğüttüm» dedi bir gün Ali'ye Ali de ona: «Ben de omuzlarım ağrıyıncaya kadar su çektim. Allah babana bir çok köle vermiş, git ve onlardan birini hizmet etmesi için iste» dedi. Fatıma hemen Peygamber Cs.a.v.)'in yanına gitti. Babası onu görünce- «Seni buraya getiren ne küçük kızım?» diye sordu. Fatıma, babasına duyduğu saygıdan evdeki niyetini söyleyemedi ve: «Seni selamlamak için geldim» dedi. Eli boş dönünce Ali Cr.) ona: «Ne yaptın?» diye sordu. «İstemeye utandım» dedi, Fatıma (r.). Bunun üzerine ikisi birlikte gidip Peygamber Cs.a.v.)'e isteklerini bildirdiler. Fakat Peygamber (sa..v.) onların hizmetçiye diğerlerinden daha az ihtiyaçları olduğunu öne sürerek isteklerini geri çevirdi. «On-lan size verin de ehl-i Suffa'nm açlıktan kıvranmasını istemem. Onları besleyecek kadar gelirim yoK. Sadece elim-dekini avucumdakini satarak onları besleyebiliyorum» dedi.
Ali (r.) ile Fatıma Cr.) biraz düş kırıklığı içinde evlerine döndüler. Fakat o gece, onlar yattıktan sonra kapıda içeri girmek için izin isteyen Peygamber (sa.v.)'in sesini duydular. Ona hoş geldin diyerek yataktan kalktılar. Fakat Peygamber (s.a.v.) : «Olduğunuz yerde kalın» dedi ve yanlarına oturdu. «Size benden istediğinizden daha değerli bir şey vereyim mi?» diye sordu. Onlar evet dediklerinde ise şunları söyledi: «Cebrail bana şöyle öğretti. Her namazdan sonra on defa Elhamdülillah (Hamd Allah'adır), on defa Sübhanallah (Allah teşbih edilendir) ve on defa Allahu Ekber (Allah büyüktür) deyin. Yattığınız zaman da herbirini otuz üçer defa tekrarlayın». Ali ileriki yıllarda şöyle derdi: «Allah'ın Rasulü bize bunları öğrettikten sonra, bir kez bile onları okumayı ihmal etmedim»
Ali (r.) ile Fatıma (r.)'nın evleri Mescid'den çok uzak değildi, fakat Peygamber (s.a,v.) kızının kendisine daha da yakın olmasını istiyordu. Evliliklerinden birkaç ay sonra Peygamber (s.a.v.)'in uzaktan akrabası .olan Hazreç'li Harise Peygamber (s.a.v.) 'e geldi ve şöyle dedi: «Ey Allah'ın Basulü, Fatıma'yı daha da yakınma getirmek istediğini duydum. Benim evim Neccaroğulları arasında sana en yakın evdir, şimdi onu sana veriyorum. Ben ve mallarım, Allah ve Rasulü içindir. Benden birşeyler alırsan, almamandan daha çok sevinirim.» Peygamber (s.a.v.) ona dua etti ve hediyesini kabul etti. Kızı ve damadını kendisine komşu olarak getirdi.
Hârise'nin cömertliği ile Medine'de gerek kendisine gerekse diğerlerine karşı gösterilen cömertliğe çok seviniyordu. Fakat o sırada meydana gelen bir olay düş kırıklığı yarattı. Peygamber (s.a.v.) Evs'li Ebu Lübabe'yi takdir ederdi. Bedir Savaşı sırasında, onu Medine'de kendisini temsil etmesi için Revha'dan geri göndermişti. O yılın sonlarına doğru, Ebu Lübabe'nin velayetinde bulunan bir yetim Peygamber (s.a.v.)'e geldi. Velisinin, kendisine ait olan bir hurma ağacına sahip çıktığını söyledi. Ebu Lübabe'ye haber gönderdiler. Ebu Lübabe ağacın kendisinin olduğunu iddia etti, gerçekten de öyleydi. Peygamber (s.a.v.) meseleyi öğrenince Ebu Lübabe'nin lehine karar verdi. Fakat uzun süreden beri ağaca sahip olduğuna kendisini alıştıran yetim çok üzülmüştü. Bunu gören Peygamber (s.a.v.) Ebu Lübabe'den ağacı kendisine hediye olarak vermesini istedi, fakat Ebu Lübabe kabul etmedi. Peygamber (s.a.v.) : «Ey Ebu Lübabe, o zaman ağacı bu yetime hediye et, Cennette karşılığını bulursun» dedi. Fakat olaylar Ebu Lübabe'nin duygularını etkilemişti, bu nedenle yine kabul etmedi. O sırada Ensardan biri, Sabit Ibn ed-Dehdahe (r.î, Peygamber'e: «Ey Allah'ın Rasulü, ben bu ağacı alıp bu yetime versem aynısını cennette bulacak mıyım?» diye sordu. «Elbette bulacaksın» cevabını alınca hemen Ebu Lıibabe'den bir hurma bahçesi karşılığında o ağacı aldı. tbn ed-Dehdahe ağacı yetime verdi[9] Peygamber is.a.v.) onun adına çok sevinmiş, fakat Ebu Lübabe adına üzülmüştü.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] I. S. VIII, SS4.
[2] I. S. Vin, 12-15.
[3] I. S. 111/1,289.
[4] I. S. 11/1, 289-90.
[5] Age.
[6] M. XXXVI, 176.
[7] I. S. 1/2, no.
[8] B. XCVI, 24.
[9] W. 505 246