53. Întîkam
Kureyş ölüleri ve yaralüarıyla meşguldü. Kayıpları büyük değildi = üç bin kişiden sadece yirmî-iki kişi öldürülmüştü. Daha sonra düşman Ölülerine baktılar ve çoğunu tanımadıkları altmışbeş ölü saydılar. Sadece üçü muhacirlerdendi : Haşimilerden Hamza, Abdu'd-Dar'dan Mus'ab ve Abdullah. İbn Çalış. Merkezden biraz uzakta ölecek kadar çok yara almış olan bîrka , kişi gözlerinden kaçtı. Bunların arasında hâlâ yaşayat, fakat hareket edemeyen Şem-mas da vardı. Boş yere Muhammed ts.a.v.Vin cesedini aradılar. O sırada Vahşi savaş meydanına tekrar gelmiş ve Hamza'nm kanuni yarıp karaciğerini çıkarmıştı. Ciğeri Hind'e götürdü ve: «Babanın katilini Öldürmeme karşılık bana ne vereceksin?» dedi. Hind: «Ganimetlerden bana düşen payın tümünü» dedi. Vahşi ciğeri göstererek: «Bu Hamza'run ciğeri» dedL Hind ciğeri aldı, bir parça ısırdı ve çiğneyip yuttu. Yeminini yerine getirdiği için diğer kısmı attı. «Onun cesedini bana göster» dedi, Hind. Birlikte cesedin yanma gittiler. Hind, Hamza (rrVmn kulaklarım, burnunu ve yüzünün diğer kısımlarını kesti. Sonra onun, halhal, bilezik ve kolye türünden kıymetli eşyalarını çıkarıp Vahşi'ye verdi. Diğer kadınları da, diğer ölülere böyle yapmaları için teşvik etti. Kadınların hepsi müslümanlann üstünden kestikleri eşyalardan kendilerine takılar yaptılar. Hind de bir kayanın üstüne oturup zafer şarkısı söyledi. Kureyş'ten bir İki kişi daha cesetleri keserek intikam hislerini doyuruyorlardı. Fakat onların bedevi müttefikleri buna çok şaşırmışlardı. Ebu Süfyan, elindeki mızrağı Hamza (r.) 'nın ağzına batırarak: «Bunu tat, ey hain» diyordu. Kinane kabilelerinden birinin reisi olan Huleys Ebu Süfyan'ı bu halde görünce, onun duyabileceği kadar yüksek sesle: «Ey Kinane oğulları, kuzenin cesedine böyle davranan adam Kureyş'in lideri olabilir mi?» diye bağırdı. «Beni utandırma ve bundan kimseye bahsetme» dedi, Ebu Sufyan «bu sadece bir hataydı»[1].
O sırada Ebu Amir, oğlu Hanzala'nın başına gelmişti ve yaslı yaslı şöyle diyordu: «Ben seni bu adama karşı uyarmadnn mı?» -Muhammed (s.a.v.)'i kastediyordu- «Fakat sen babana karşı saygılı, soylu karakterli bir çocuktun. öldüğün zaman da arkadaşlarınla beraber öldün. Eğer Allah, şu yatan adama -Hamza'yı işaret ediyordu- «veya Muhammed (s.a.v.)'in taraftarlarına bir mükâfat verirse, seni de mükâfatlandırsın!»'. Daha sonra Hind ve diğer kadınlara döndü ve yüksek sesle: «Ey Kureyşliler, benim de sizin de düşmanınız olmasına rağmen Hanzala (r.) 'nın cesedinin tahrip edilmesine izin vermeyin» dedi. Onlar da Ebu Amir'in isteğine saygı gösterdiler.
Ubey'in doğru söylediği ve Peygamber (s.a.v.)'in şimdi dağlarda arkadaşlarıyla beraber olduğu açığa çıkmıştı. Fakat savaş bitmişti ve dağa saldırıya geçinenin hiçbir anlamı yoktu. Bu nedenle kölelere yol için hazırlık, yapmaları ve kampı kaldırmaları emredildi. Kendi ölülerini gömüp, mûslüman cesetlerden istedikleri kadarını aldıktan sonra, bütün ganimetleri develerin üstüne yükleyip yola koyuldular. Yola çıkmadan kısa bir süre önce Ebu Süfyan atını dağa doğru sürdü. Peygamber (s.a.v.) ve arkadaşlarının bulunduğu yere yaklaşarak yüksek sesle bağırdı: «Savaş dönüşümlü oldu, bugün diğer bir güne karşılıktı. Ey Hûbal, kendini göster! Dinini yücelt!». Peygamber (s.a.v.) Ömer'e gidip şöyle cevap vermesini söyledi: «Allah yücedir ve herşeye kadirdir. Biz sizinle eşit değiliz : Bizim ölülerimiz Cennette, sizinkilerse Cehennem'de». Ömer, Ebu Süfyan'm altında durduğu kaya yığınına gitti ve Peygamber ts.a.v.)'in söylediği sözlerle ona karşılık verdi. Bunun üzerine Ömer'in sesini tanıyan Ebu Süfyan: «Ey Ömer, ne olur söyle, Muhammed (s.a.v.)'i öldürdük mü?» dedi, Ömer: «Allah'a andolsun ki hayır, bilâkis şimdi O, senin söylediklerini dinliyor» dedi. Ebu Süfyan da: «Senin sözünün, îbn Kamia'nınkinden daha doğru olduğuna inanıyorum» dedi ve gitmek üzere geri döndü. Fakat tekrar arkasını dönüp şunları ekledi: «ölülerinizin bazılarına zarar verildi. Allah'a andolsun ben bundan hoşnut olmadım, ne izin verdim, ne de emir verdim. Gelecek yıl Bedir'de buluşmak üzere!» Bunları duyan Peygamber (s.a.v.) arkadaşlarından birini daha oraya gönderdi. Bu sahabede şöyle bağırdı: «Bu, aramızda bağlayıcı bir randevu.[2]
Ebu Süfyan, ordunun beklediği yere ilerledi. Oraya vardığında birlikte güneye doğru yola çıktılar. Ömer,* onların formasyonunu göremeyecek kadar uzaktaydı. Bu yüzden Peygamber (s.a.v.), Zühre'ü Sa'd'ı aşağıya, onları gözlemek üzere gönderdi. «Eğer develerine binmişler ve atlarını yanlarında yediyorlarsa, Mekke'ye gidiyorlar» dedi, «Fakat eğer atlarına binip develerini yanlarında yediyorlarsa Medine'ye gidiyorlar. Nefsim elinde olana yemin ederim ki &ger niyetleri bu ise, onların önüne geçip, onlarla savaşacağım». Sa'd aşağıya Uhud'a geldiklerinden beri Peygamber'in atı Sekb'in bağlı olduğu yere gitti. Ata binip Mekke'lileri açıkça görünceye dek o yöne doğru gitti, îyi haberi vermek için aceleyle geri döndü. Çünkü adamlar develerine binmişlerdi. Halid'le birlikte atlıların manevrasında rol alanlardan biri olan Amr[3] ileriki yıllarda şöyle derdi: «Biz, îbn Ubey'in ordunun üçte biriyle birlikte Medine'ye döndüğünü ve bazı Hazreç'lilerle Evs'lilerin şehirde kaldıklarını biliyorduk. Gidenlerin geri gelip tekrar saldırmaları muhtemeldi. Çoğumuz yaralıydık, hemen hemen atlarımızın hepsi de ok yarası almıştı. Bu nedenle kendi yolumuza devam ettik.»[4].
--------------------------------------------------------------------------------
[1] I. I. 582.
[2] 1, I. 583.
[3] Bakz. Blm: 27.
[4] W. 299.